Haber sitelerinde sürekli tekerrür eden,okudukça kabak tadı veren kısır döngü manşetleri arasında dramatik ve ürpertici bir haber dikkatimi çekti.
Bir film sahnesinin finalini anımsatan haberde 50 yıl hayat arkadaşlığını sürdüren bir çift, İzmir'in Çeşme plajında en sevdikleri parçayı (Nasıl geçti habersiz yıllar)son defa dinleyerek; arkasında intihar mektubuyla el ele tutuşarak yaşamlarına son verirler.
Mektuplarındaki şu satırlar geride kalanlara ince bir mesaj niteliğindeydi.50 yıl birlikte mutlu yaşadıktan sonra; şimdi onurumuzla gitme zamanı,kimseyi yormadan,kırmadan,muhtaç olmadan gidiyoruz.
Farkındaysanız mazideki güzellikleri,sıcak,samimi ilişkileri çevremizdeki eski zamane insanları bir ah çekerek dile getirir.Yeni dünyada bu gürültü çağına uyum sağlamakta zorlanıyorlar. İzmirli çift de 50 yıl mutlu yaşamdan sonra heyecansız bir şekilde yaşama devam etmek yerine pak anılarıyla yıldızlar altında keman sesıyle gıtmeyı yeğledi.
Aklıma Michael Haneke'nin hayatımızı en ince ayrıntısına kadar sorgulatan yedinci kıta filmi geldi.
Filmdeki çift hayatlarında kayda değer hiç bir zevki tadamamakta,bir süre sonra monoton yaşamlarına son verirler.
Dilimizde nev-i şahsına münhasır diye bir söz vardır.Bireylerin birbirinden farklı özelliklerini tanımlar.Yalnız günümüzde insanlar birbirinin kopyası niteliğinde hatta farklı olanı yok etmeye,ezmeye çalışıyoruz.Sadece insanlar değil şehirler de hüviyetini hızla kaybediyor.Aynı şekilde dizayn edilerek efsunlu yapısını yitiriyor.Bursa'da bir meydan,mağaza,cafe vs ile Adana'daki arasında fark yok plakalar olmasa hangi şehirde olduğumuzu unutacağız.
Zaman bizi avuçlarına alarak bize sınırlarını çizdiği bu yaşam girdabında boğuluyoruz
.Herkeste bir koşuşturma,günü bitirme kaygısı,hesap-kitap derdi var.Kuş gibi özgür uçmak yerine prangalarımızla kendimize yabancılaşarak ve yozlaşarak hareket ediyoruz.En güzel hanelerde ehlikeyf bir yaşam sürsek de virane bir cumbalı evin altında darbuka çalan çocuklar kadar mesut değiliz.Yarattığımız duvarlara kendımızı hapsederek yaşamın tadına varmayı beceremiyoruz .Harikulade hayallerimiz için mücadele güçümüz de yok.
50 yıl dile kolay! sapasağlam sevdalarında ömürlerine neleri sığdırmışlardır ?
Nasıl ebediyete gitmişlerdir ?
İlk yaz serinliğinde Ağustos böceklerini,Egede zeytin ağacının gölgesinde nağmeler dinleyip,masmavi sularda mercanlar toplayarak,uçurtma uçuran taşra çocuklarına selam sarkıtarak mı daha fazlasını yapmışlardır.Bu tatların hazzına varan bir çift ölebilir mi ? Onlar değil bizim heyecansız bir yaşam süren,zevklerden bihaber olan ruhlarımız ölüyor.
Ve birlikte intihar etmek! Kadim çağlardan beri tutkulu maşukların birer rüyası olmaya devam ediyor.